Salgın Döneminde İhracat Fırsatları: Çin ve Hindistan

Dünya ekonomisi bugüne kadar gerek dış etkenlere bağlı, gerekse ekonomik nedenlere bağlı olarak birçok daralma yaşadı. Bu daralmalara yakın tarihten 1991 yılında Doğu Bloğundaki değişimlerin Körfez Savaşı ile perçinlenmesi sonucu yaşanan daralma ve 2009 yılında Amerika’da mortgage sisteminin çökmesiyle gerçekleşen Dünya geneli ekonomik krizlerini net bir şekilde örnek gösterebiliriz.

Günümüzde Covid-19 kaynaklı yaşanan değişimler ise, kimi ülkeleri ve sektörleri “Büyük Buhran”dan daha kötü bir duruma sürüklerken kimi ülkeler ve sektörler için de büyük fırsatlar doğuruyor.

Elbette 2019 Yılı Aralık ayında Çin’de başlayan salgın öncelikle Çin’i etkiledi. Çin, her ne kadar dünyanın en büyük 2 ekonomisinden biri olsa da, çok uzun yıllardır dünyada yer alan “Made in China” algısını yıkmaya çalışıyordu. Buna önce “China” yerine “Made in P.R.C” gibi algı yönetimleri ile başlayıp, sonrasında üretim kapasitesini ileri teknoloji içeren katma değerli ürünlere yönlendirerek, hükümet kontrolünde fiyatlandırma politikaları izleyerek ülkenin ihraç ürünlerinin değersizleştirilmesinin önüne geçmeye çalışıyordu, ta ki 2019 Aralığına kadar.

Zaten Amerika ile yaşanan ticari savaşta yoğun algı operasyonlarına maruz kalan Çin, üzerine bir de pandeminin çıkış noktası olarak gösterilince bütün okları üzerine çekti. Yıllardır üretim hatlarını tekel olarak Çinli tedarikçilere teslim etmiş birçok Avrupalı üretici, Çin’in salgın dolayısıyla ülkedeki birçok üretimi durdurmasıyla, tabiri caizse “sudan çıkmış balığa” döndü. Henüz daha başında büyük krizleri beraberinde getireceğinin sinyalini veren Covid-19, sadece Avrupalı üreticileri değil, Çin’in en büyük müşterilerini alternatif tedarikçiler bulma yoluna itti. Dünya ürün istiyor, ancak Çin salgınla boğuşuyordu.

Salgının diğer ülkelerde yayılma hızının ve hükümet önlemlerinin değişkenlik göstermesi, Çin’in salgını atlattığı dönemde Dünya’da birçok ülkenin salgınla yeni tanışıyor olması ise tam olarak bir arz-talep şoku yaşattı. Bu kez Çin üretiyor, ama sadık müşterileri salgınla boğuşuyordu.

Elbette ki bu durum dünyanın “en güçlü” ekonomisi açısından aşılamayacak bir engel değildi, Çin Komünist Partisi’nin son 5 yıllık kalkınma planında da yer alan asıl hedef ihracatı artırmak değil, 2 milyara yakın tüketicisi ile birçok ülkenin toplam ticaret hacminden çok daha fazla hareketlilik sağlayan Çin iç pazarını canlandırmaktı. Nitekim Ç.K.P salgını çok kısa sürede çözüp, iç piyasadaki yoğun hareketliliği canlandırarak bütün dünya ekonomileri küçülürken 2020 yılının 3. çeyreğinde %4.9 Büyümeyi başardı. [1]

Dünyaya dalga dalga yayılan salgın özellikle otomobil fabrikalarının kapanmasıyla komponent ihracatçısı olan ülkeleri zor duruma sokmaya başladı. Hindistan henüz salgını ciddiye almazken önce taleplerin durmasıyla, daha sonrasında ise ciddiye almadığı salgının üretimi durma noktasına getirmesiyle büyük yara aldı. Plastik mamüller ve poliüretan satışındaki birçok müşterisi alternatif tedarikçi olarak gördüğü Türkiye’ye yöneldi. Dahası Financial Times’da yer alan bir habere göre, Hindistan limanlarındaki hareketlilik o kadar azaldı ki, Hindistan limanlarında konteyner bulmada sıkıntılar yaşanmaya başladı.[2]

Bu değişimler tabii ki sadece Çin ve Hindistan özelinde değil, tüm dünyada yaşandı. Amerika’da  %30, Latin Amerika ülkelerinde %26, Japonya’da %20, Avrupa Birliği ülkelerinde ise %22 ihracat daralmaları yaşandı.[3] Ancak bu genel tablolarda yaşanan daralmalar bazı sektörlerde ise tam tersi etki yarattı. Yıllardır Çin’in kırmızı et tedarikçisi konumunda olan Avusturalya bu konumunu Arjantin, Brezilya, Peru gibi Latin Amerika ülkelerine “sundu”. Evet bu konumu “kaptırmadı”, hem ABD müttefiki olması hem de yaşanan kuraklığa bağlı olarak düşürdükleri tahıl üretiminden dolayı Çin’e yaptıkları kırmızı et ihracatını bilinçli olarak azalttı.

Aslında bütün bu tablolarda gördüğümüz ortak sonuç şu; pandemi dünya ticaretindeki taşları tam manasıyla yerinden oynattı. Sadık müşteriler tedarikçilerinden koparak alternatif tedarikçilere yönelmeye, ticari müttefikler arz-talep dengesizliklerinden dolayı rakip konuma gelmeye başlayınca özellikle Türkiye’deki ihracatçılar açısından “girilemez” olarak değerlendirilen ülke pazarları büyük pazarlar haline gelmeye başladı. Üzerinde çokça durduğumuz dünyanın en büyük ihracatçı ülkeleri Çin ve Hindistan’ın gerek pandemi dolayısıyla yaşadığı ihracat daralmaları, gerek hükümet politikaları önderliğinde iç pazara yönelmeleri, büyük bir ihracat potansiyeline sahip olan Türkiye için çok elverişli bir ortam hazırladı. Bunun en net geri yansımasını TİM tarafından açıklanan 2020 Eylül-Ekim aylarında kırılan ihracat rekorlarına bakarak görebiliriz.

Ancak tabii ki bu eksi-artı tablolarını olumlu yöne çekmek, ihracatçılar için en çok önem verilmesi gereken nokta. Tüm dünya ülkelerinin alım trendlerini değiştirdiği bu kriz ortamını fırsata çevirmek için yapılması gereken ilk hamle, geçmiş tecrübelerin ötesinde, yeni pazarlarda çalınmamış kapıları çalmak ancak bunu yaparken de doğru kapıları çalmak olacaktır.

 

Yazar: Atakan Doğan

[1] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cin-ekonomisi-ucuncu-ceyrekte-yuzde-4-9-buyudu/2011162

[2] https://www.ft.com/content/85ae16db-fa21-4cca-bbec-d93a933fcd8f

[3] https://www.trademap.org/

Email Listemize Kaydolun